27 Mart 2012 Salı

Öğretim İlkeleri Bağlamında MEB’deki Son Değişiklikler

İlkokul beşinci sınıfa kadar yapılan eğitimde son yıllarda büyük değişim gerçekleşmiş ve öğretim iyileştirilmeye çalışılmıştır. Beşinci sınıfa kadar yapılan öğretimde projeler yapılmakta, üçüncü sınıfa kadar sınav yapılmamakta, üçüncü sınıftan sonrada klasik değil test tarzında sınav yapılmaktadır. MEB’deki bu değişimi yorumlayacak olursak;

Kapsama ilkesine göre öğrencilere verilen projeler sayesinde derste öğretilecek konular önceden hazırlık yapılmasını sağlayıp konu içerisinde de bu projelerdeki bilgiler eritilir ve anlamlı öğretim sağlanır. Tümden gelim ilkesine göre verilen projelerle öğrencilere önceden bir konu verilir (Dağlar) daha sonra da derste dağlar ile ilgili konuya ayrıntılı şekilde girilir. Bu sayede aşamalı bir öğretim sağlanır. Ön koşul ilkesine göre önceden verilen konu ve derste anlatılan bilgiler temel oluşturur ve yapılan projeyle gelecekte anlatılacak konular ele alınabilecek şekilde organize edilmiş olur. Kaynaştırma ilkesiyle de önceden yapılmış projelerle yeni projeler derste birleştirerek bütünleştirilmesi sağlanır. Bu yapılan projelerle öğrenciler öğrenmede etkin olurlar, araştırarak öğrenme sağlanır, kalıcılık sağlanır bu sayede bağlaşım kuramları da öğretimde etkili olmuştur, sonuçta verilen öğretimin de kalitesi artmıştır.

Üçüncü sınıfa kadar sınavların yapılmamasıyla öğrencilerin bu süre zarfında not korkusu olmadan daha özgür düşünmeleri ve bunları derse aktarmaları sağlanır. Birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar yapılan bu uygulamada öğrenci kademeli olarak derste nelerin yapılması gerektiğini, kendisinin nelere göre değerlendirileceğini, neyin önemli olduğunu temel olarak öğrenir. Kısaca bu döneme not almaya hazırlık dönemi diyebiliriz (Bu dönemlerde öğrenciler gelişimlerine ve davranışlarına göre not almaktadır). Fakat bundan sonraki sınıflarda da klasik değil test yapılmaktadır (Beşinci sınıfa kadar). Bana göre burada öğrencilerin test tarzı sınava alıştırılması kendi gelişimi için kötü, gelecekte gireceği sınavlar için iyidir. Kendi için kötü olmasının nedeni “hazır cevabın her zaman olacağı ve onun bulması gerektiği” anlayışı gelişir. Bu sayede de yanlış olsa da kendi görüşünü kendi ifadelerini yazmaya veya ortaya koymak için ortam oluşmaz. Burada yapılan uygulama da kaynaştırma ilkesiyle çatışır çünkü kaynaştırma ilkesinde “yeni fikir ve içeriğin bir önceki yada daha önceki bilgilerle bütünleştirilmesi gereklidir” tanımı vardır, bunun zıttın da bir işleyiş görülür.

26 Mart 2012 Pazartesi

Uzaktan Eğitim Maliyet Hesaplama

Soru: Fen ve Edebiyat Fakülteleri için uzaktan Pedagojik Formasyon eğitimi verilecektir. 72 ders saatlik, ders programı ve tümü çevrim içi uygulanacak. Bu programın üretimi için gerekli olan personel ihtiyacı, süre ve bütçeyi hesaplayın.

Yanıt: Sistemde 25-30 yaş aralığında, bilgisayar okur yazarlığı orta seviyede 150 kişilik grup bulunmakta. Kadro 15 uzmandan oluşmakta. Önceden hazır uygulanmış sistemler bulunmakta bu yüzden sıfırdan sistem kurmaya gerek yok.
  •          Toplamda: 1+2+3+1+4+2=13 Puan
  •          13x25=325 Bir ders saati için çalışılması gereken saat.
  •          1 Ders 60 dakikadır.
  •          72 saatlik ders için: 72x325=23.400 saat çalışılması gerekir.
  •          15 personel var ve 23.400/15=1.560 saat personel başına düşen çalışma süresi.
  •          Personel günde 10 saat ve haftanın 5 günü çalışır 8x10=80 saat yapar (Haftada).
  •          Bir personel kendi payına düşeni 1.560/10=156 iş gününde bitirir.
  •          Bir personel günlük 10 TL, iş bitiminde 1.560 TL alacaktır.
  •          İşin maliyeti 1.560x15=23.400 TL’dir.

11 Mart 2012 Pazar

Ne İstiyoruz

Nedir abi en iyi insan? Var mıdır? Mesela şu an, karşısındaki ne kadar kötülük yapmışsa da "olsun yahu insanlık yani olabilir" diyen var mıdır? Çok ararız bu tip insanları; ama hiç bir zaman aradığımız kişi gibi olmak istemeyiz. Neden bilmiyorum ama mesela ben, karşımda olmasını istediğim insan gibi olmaya çalışsam kendimi salak gibi hissederim. İnsanın ister istemez şu soru aklına geliyor "ben iyi insan mı arıyorum yoksa salak insan mı?" derinden düşünürsek çok fazla tezatlık olduğu apaçık ortada aslında.

Bazen uçurumun kenarına kadar geliriz; ama hep şu aklımızdadır "ben buradan düşsem, kolumdan tutan olur mu?" halbuki bu kadar kendine önem veriyorsan neden uçurumun kenarına kadar sürüklenmeyi tercih ediyorsun? Hatta seni uçurumun kenarına getiren insanlar olduğundan demek ki "iyi biriyim ben" olduğunu neden düşünmüyorsun? Bu durumda başkasının kolunu tutmak yerine, kendi adımınla geri dönmek daha doğru olmaz mı?

Çoğu insan uçurumun kenarındadır aslında; ama uçurumun kenarından düşenlerin üzerine basarak yukarıya doğru çıkmaya çalışırlar. Halbuki aşağı doğru ivme kazandıklarının farkında değildirler. Siz ne derseniz deyin onlar kendi dediklerinin doğru olduklarına ve hatta bunların birer kanun olduklarına inanırlar; ama bilmezler ki inandıkları şeyin tamamen boş hayal olduğunu. Tamamen diktatörlük gibi bir şeydir.

Oturun birisiyle konuşun. Bir anlatmaya başlar aman Allah, sanarsın ki bütün dünyanın laneti bu adamın üzerine olmuş. Ne ölümlerden dönmüştür veya ne kahramanlıklar yapmıştır. Küçümseriz bazen "aman! buda bir şey mi?" gibisinden... İyide arkadaşım sen değil misin pireyi deve yapan? Neden karşındaki adamın yaptıklarını küçümsüyorsun? Neyi arıyorsun sen? Kimi?

Kalk bir dolaş bakalım sana benzeyen biri var mı etrafında? Emin ol eğer böyle biri olsaydı, Dünyada on beş milyar insan olsa bile arayıp bulurdunuz bir birinizi, düşündükleriniz aynı olduğu için... Kimse kimseye eş değer değildir elbet farklılıklarınız vardır.

Kimse kimseyi beğenmez genelde; ama herkesin "şu adam iyi" dediği vardır. Gel gelelim adamın arkadaşlarına "bazen çok göt yahu!" diyenler çıkar. İşte buda kimse kimseyi aynı ölçüde beğenmediğinden ortaya çıkar. Herkes kendine göre iyidir; ama arkadaşlarına sorarsak kötü yanları çıkar herkesin.

Çoğu kişi ön yargılıdır. Tipinden, kılığından, kişiliğinden bir şey bulur, ya bu adam iyi der yada kötü der. Çünkü bunu söyleyen kişi uçurumun kenarına geldiğinde, o adam kolundan tutmamış ve "kötü" damgası yemiştir veya kolundan tuttuğu için "iyi" damgası yemiştir.

Unutmayın iyi olanıda kötü olanıda kendi başımıza kendimiz getiririz. Kendi kendimizi uçurumun kenarına sürükleriz ve başkalarını bundan sorumlu tutarız ve gene başkalarını uçurumun kenarına sürükleyip kolumuzu tutmayan şerefsiz olarak ilan ederiz.

Sonuç: İnsan ne yapıyorsa kendine yapar; ama kötü olursa başkasına bok atar iyi olursa kendisine rütbe takar. Buda ne yaparsak kendimize yaptığımızın kanıtıdır. Kalın sağlıcakla...

9 Mart 2012 Cuma

Kişilik Üzerine

Kişilik nedir diye sorsak çoğu kişi "ne bileyim ben" diye cümlesine başlar. Aslında hepimiz biliriz ki kişilik her insanın karakterini oluşturan çeşitli davranışlar bütünüdür, yani bir insanın herhangi bir olaya karşı verdiği tepkilerin hepsine kişilik süzgecinden geçirip, bu süzgeçten çıkan anlamlara göre konuşması veya davranış üretmesidir.
Bana göre kişiliğin bir sürü farklı çeşitleri vardır. Bunların hepsini anlatmaya kalksak ömrümüz yetmez. Bu yüzden birçok kişiliği anlatmak yerine genel olarak, bu konu hakkında görüş bildirmek daha doğru olur, hatta mantıklı olur.

Bir çok kişilik biliriz: çalışkan, azimli, tutuğunu koparan, uyuşuk vs. vs. peki bu kişilikleri neye göre çıkarırız? Tabi ki kişilerin konuşmasından, hal veya tavırlarından; ancak bazen şöyle deriz "yahu bu çok yalancı bir adam çok kişiliksiz" halbuki onun kişiliği yalancılık üzerinedir veya yalan üzerine bir dünya kurduğu için her söylediğinize yalan söyleme gereksinimi duyar; ama bu onun kişiliksiz olduğunu göstermez. Onun kişilik özelliği yalan söylemek üzerine kurulmuştur.

Kişilik neye göre şekillenir?: Uzatmadan kısaca anlatacağım, kavgacı bir ailenin çocuğunun kişiliği tabi ki kavgacı olur. Yalancı bir ailenin çocuğu mükemmel dürüst çıkma ihtimali nedir? Bu yüzden şuna %100 eminim kişilik ailede şekillenir.

İnsanın kişiliklerini  değerlendirmek için kendimize şu soruyu sormak gerekir bence "söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutuyor mu?". Mesela bir insan düşünün, her zaman ben çok dürüst biriyim diyor ama sürekli yalan atıyor veya söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyor. İşte o zaman bu kişiye kişiliksiz diyebiliriz. Kısaca açıklamak gerekirse kişilik kelimesinin anlamı: insanların söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutması ile arasındaki orana denmektedir. Eğer söylediği yüz üzerinden yüz, yaptıkları da yüz üzerinden yüz ise:
100/100=1'olur.
Yani kişilikli biridir; ama söylediği yüz, yaptıkları yirmi ise:
20/100=0,2'olur
Yani kişiliksizliğe yakındır. Bunu şu şekilde yorumlarız, bu oran ne kadar bir'e yakınsa kişi o kadar kişiliklidir ve ne kadar sıfıra yakınsa o kadar kişiliksizdir. Kalın sağlıcakla...