28 Mayıs 2012 Pazartesi

Yazın Ne Yapsam?

Kır kıçını otur be ne yapçan? Bütün sene "aman gene Pazartesi" yok "yatağımı özledim", "gene sabah oldu" deyip durmadın mı? Otur o zaman! Ama yok olmaz di mi? Götün gezmek istiyor. Yok Akdenize mi açılsam, aman bir İzmir mi yapsam aranıp duruyorsun. Eee buldun mu bari bir yer? Doğru haklısın para bok zaten Akdeniz senin Karayipler benim dolaşırız.

Neyse şaka bir yana koca bir sene geçti ve yorulduk, hadi gezelim biraz para bol geliyor. En iyisi memlekete gitmek. Daha şehire girerken o mis havasını içimize çekmek kendimizi rahatlatacak gibi, kümeslerden çıkan ve neredeyse "sıçsam daha güzel kokacak" demene sebep olan hava hariç. Tabi memleketine kadar rahat yolculuk yapabilirsen.

Süper planlar yaparsın, memleket memleket diye için yanar tutuşur, gidersin bi otobüs şirketine alırsın biletini. Bütün bu heyecan arkandaki koltuğa oturan yaşlı amcanın osurmasıyla veya kafasını sana yaslayıp horlaya horlaya uyuyan yol arkadaşınla sona erer. Tam herşey bitecek derken, muavinin "yapacak birşey yok, çok rahatına düşkünsen kendi arabanla git, ben birşey yapamam" bakışlarıyla hayallerin suya düşer. Bir de bunun üstüne öndeki piç üzerine doğru koltuğu yatırınca "hay memleketime gitçem diyen beynime sıçayım" demeye başlarsın; ama otogarda inince herşey bitiverir. Hele seni bekleyenlere bir sarıldın mı bütün sıkıntılar geçer gider. Tabi memleketine gideceksen.

Ne demiştik para bok, beş yıldızlı otelden başka yere gitmem. Hayırlısıyla bütün sene biriktirdiğin parayı yedi günde harcayıp kalan seksen bir günlük yaz tatili boyunca "ben bu hatayı nasıl yaptım" diye düşünerek geçirmekte ayrı bir güzel olur tabi.

Aman boş ver tatili ya alırım evime bir resim yapma şeysi, stres atarım diyenlerde olacak tabi; ama bokumsu resimler çizip tanıdıklarına "nasıl olmuş" diye sorduklarında "ay çok harika olmuş şekerim" diyecekler ama içlerinden de "götüme kaş göz çizsem daha iyi be" düşünceleri cirit atacak. Boşu boşuna hobi edineyim ayaklarına yatmayın o da para israfı.

Gelelim yurt dışına gitmek isteyen deyyuslara. Yaklaşık beş senedir biriktirdiğin parayı beş günlük tatilde babalar gibi yemeye hazır mısın? Haydi hayırlısı bakalım. Geri dönünce Paris şöyleydi, Milano böyleydi diye havalarından geçilmez artık. Amacın ne birader? Neyin peşindesin? Çık bi Karadeniz turuna, neyine yetmiyor?

Şimdi diyeceksiniz "içim karardı vallaha" gitme o zaman bir yere. En iyisi herkes bavulunu toplayıp bir üst komşuya geçsin tatile, hem oranın manzarası daha iyidir. Her şey beleş, oh mis. Sıkıldın mı ini verirsin aşağıya. Yada en iyisi ev.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Formasyon Hakkı

Türkiyenin gündeminden hızla gelip geçen ve kimsenin ne olduğunu bile anlamadığını düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum, formasyon. Nedir formasyon? Kısaca bölümlerdeki (Fizik, Kimya, Biyoloji vs.) kişilerin bu eğitimi alarak (yaklaşık 6 ay falan) öğretmen olabilmenin kapısını açan eğitimdir. Doğru mudur, değil midir anlatmaya çalışacağım.


Şimdi bir şey hayal etmenizi isteyeceğim, bir sistem düşünün bir biyoloji öğretmeni var. Bu biyoloji öğretmeni YÖK'ün hazırladığı altı aylık bir eğitimden geçiyor. Bu eğitim sonucunda yeterli puanı aldığında artık doktor olabiliyor; ama 4 yıllık öğretmenlik fakültesinde geçirdiği hayatı boyunca ne insan tedavi etmiş nede ameliyata girmiş; ama artık doktor. Artık ameliyat edebilecek, hastanelerde çalışabilecek, insanların hayatına yön verebilecek. Gözlerim yaşardı doğrusu. Böyle bir şey olsa bütün Türkiye sokaklara dökülür, eylem yapar. Herkesin götü tutuşur; ama biyoloji bölümünde okuyup dört yıllık öğretim hayatı boyunca ne çocuk  psikolojisi, ne sınıf yönetimi, ne öğretim tasarımı, ne eğitimde materyal tasarımı ve kullanımı ne gelişim psikolojisi gibi birçok dersin baş harfini bile görmemiş bir kişi altı aylık süper bir eğitimden geçerek(!) bu dersleri alması sağlanıp öğretmen olabiliyor. Ama kimse gıkını çıkarmıyor.

Şimdi bunu okuyan herkes "canım doktorlukla aynı şey mi?" diyordur. Eğitim fakültelerinde okuyan öğrenciler dört yıl boyunca o dersleri verebilmek için bir tarafları yırtılıyor. Şimdi burada önemli olan bir başka konu şu, madem bu dersler altı ayda verilebiliyor(!) neden öğretmenlik bölümleri 4 yıllık? 2 yıllık yapın bitsin ne uğraştırıyorsunuz bunca insanı?

Şimdi gelelim "canım  doktorlukla aynı şey mi?" diyenlere. Öncelikle düz mantığınızı kapatıp, tarafsız olarak değerlendirin anlatacaklarımı! Doktor bir insanın hayatını değiştirebilir; çünkü onu iyileştirir veya bir anlık hata ile öldürür. Sevdiklerine kavuşturur veya koparır. Bir öğretmen insanın hayatını  değiştirebilir, ona öyle bir eğitim verir ki, hayatının geri kalanını etkileyecek kişiliğini oluşturur, adam eder veya onu öyle bir eğitir ki, kişiliği bozuk seri katil olabilir; ama siz her şeyi anlık bir şekilde değerlendirirseniz uzun vadede sonuç verenleri göremezsiniz. Eğitim öyle bir şeydir ki çocuğa 5 yaşında uyguladığınız bir davranış 45 yaşında tepkisini verebilir. Doktorun yaptığı ameliyat gibi ertesi gün ne olacağı belli olmaz. İki ucu boklu değnektir, ortadan tutamazsanız elinize bok bulaşır (Asla doktorları küçümsemiyorum, haddime bile değil, sakın yanlış anlaşılmasın somut örnek verme amaçlı). Hala aranızda "eğitim fakültesinden mezun olan öğretmenlerde neler yapıyor sanki onlar çok mu iyi?" diyenler vardır eminim. Dört yılda bu eğitimi alanlar düşündüklerinizi yaparsa altı aylık bir eğitimi alanlar neler yapar bir düşünün. Ben burada 4 yılda süper eğitimciler yetişir demiyorum. Düşünün bi yahu! Dört yılda yapılamayan altı ayda nasıl yaptırılabilir? Bir insan yetiştirmek bu kadar kolay mıdır?

Kutsal meslek nedir bilir misiniz? Herkes öğretmenliğe, doktorluğa, itfaiyeciliğe, polisliğe, askere, din adamlarının yaptığı işe kutsal meslek der. Ama neden der biliyor musunuz? Çünkü bir mesleğe kutsal denilebilmesi için, o meslekte çalışanların kendi için değil, başkaları için çalışması gerekir. Yukarıdaki saydıklarım mesleklerde çalışanların hiç biri kendi için çalışmaz, gidin bir itfaiyeci ile konuşun.

Bir işe nasıl meslek denilebilir bunu bilir misiniz? Bir yapılan işe meslek denmesi için o yapılan iş toplumdan kaldırıldığında, toplum hayatının aksaması gerekir. Örneğin itfaiyeyi kaldıralım ne olur uzun uzun yazmayacağım.

Neyse konuyu dağıttım uzunca toplarsak, formasyon eğitimi kaldırılmalıdır, saçmalıktan başka birşey değildir. Burada bölümleri de suçlamamak lazım. İş sıkıntısı had safhada olan bir ülkede yaşıyoruz ve insanların her fırsatı değerlendirmesi normal; ama bu şekilde bir sistemle eğitim fakültelilerin önü de ister istemez kapanmaktadır. Üstelik bu ülkede öğretmen açığı da yoktur. Öğretmen sıkıntısı olsa ayrı bir durum zaten... Hatta eğitim fakültesi kontenjanları azaltılmalıdır.

Buradan facebook'ta "Okul öncesi öğtermenliği zor diyenlere götüyle gülen mühendisler" sayfasına selamlar, sizin oraya gelmenizi sağlayan o beğenmediğiniz öğrmenlerdir. Yaptığınız bu ergensi tavırlara öğretenlerde götü ile gülüyor merak etmeyin.

Son olarak, evet formasyon haktır; ancak bu hak ile başkalarının hakları ihlal edilmektedir. Bunca atanamayan öğretmenler varken bölümlere formasyon hakkı vermek "Türkiye de Eğitim Fakülteleri yetmiyor ve büyük öğretmen açığı var" demektir; ama böyle bir şey söz konusu değil. Kalın sağlıcakla...