27 Ocak 2013 Pazar

Fareler ve İnsanlar'ın Özel Eğitime Göre Değerlendirilmesi


Kitaptaki karakter Lennie’nin özel gereksinimli birey olduğu daha en başından anlaşılıyor; çünkü çocuksu kurduğu cümleler, normal insanın fiziksel yapısından farklı bir yapısı, unutkanlık ve fiziksel gücünün sınırlılığını bilemeyip karşındaki canlıyı ölüme götürecek kadar güç uygulaması gibi belirgin ve ayıran özellikleri var.

Bu özellikler doğrultusunda da istenmeyen veya sürekli sorun çıkaran biri olarak tanımlanıyor veya görülüyor. Bunu en yakın arkadaşı (Muhtaç kaldığı kişi) George bile sürekli vurguluyor. Kitabın çoğu yerinde Georgenin kurduğu “Sen olmasaydın...”, “Kıt...”, “Kaçık...” gibi kelimelerin görülmesi muhtemel.

Lennie’ye çocukken teyzesi bakmış ve teyzesi ölene kadar ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış; ancak özel bir eğitimden geçmemiş veya geçememiş. Daha sonra George ile birlikte takılmaya başlamışlar. Bu sefer Lennie muhtaç olduğu kişi olarak, teyzesinin yerine George’u koymuş. George’da kendini ondan sorumlu kişi olarak görüyor hep; ancak kitaptaki döneme ve hayat şartlarına baktığımızda Lennie’nin özel bir eğitimden geçirilmesi zor. Zaten kendilerine zor bakmaktalar.

Lennie’nin küçük gibi gözüken ama başlarına büyük sorunlar açan bir huyu var. O da yumuşak ve tüylü yüzeylerden hoşlanması. Yumuşak ve tüylü bir şey gördüğünde dokunmak ve okşamak istiyor; ancak okşamaya ilişkin uyguladığı kas kuvveti ile ilgili eğitimsel bir süreçten geçmediği için ya karşıdaki canlıyı korkutuyor ya da ölümüne sebebiyet veriyor. Bunuda kitabın başında anlatılan; yakaladığı fareyi severken öldürmesi, önceki çiftlikten bir kızın elbisesini okşamak isterken onu korkutarak başlarının belaya girmesinden, kitabın sonunda Curley’in karısının saçını okşarken onu korkutup bağırmasın diye ağzını kapatırken boynunu kırıp öldürmesinden ve ona sevmesi için verilen köpeği öldürmesinden anlıyoruz. Eğer günümüzde böyle bir birey olsaydı uyguladığı kuvvetin fazlalığını anlaması ve karşısındaki canlıya boyutuna ve fiziksel yapısına göre güç uygulaması gerektiğinin eğitimi verilmeli.

Lennie’nin durumu ise doğuştan gelen özürdür. Bu yüzden birey yetersizlikleri yüzünden oynaması gerektiği rolü gerektiği gibi oynayamıyor.

Lennie’nin yapılı vücudu haricinde zihinsel olarakta yetersizliği bulunmakta. Bunuda sürekli birşeyleri unutması ile ilgili bölümlerden görüyoruz; ancak George’unda bu problemin farkına vardığını görmekteyiz. Bunu da Lennie’nin önemli ve aklında tutması gerektiği birşeyler olduğunda “Bunu sürekli tekrarla ve unutma” gibi kurduğu cümlelerden görüyoruz. George Lennie’nin unutmakla ilgili zihinsel yetersizliğini bir şeyi sürekli tekrarlatarak kısa süreli belleğinden uzun süreli belleğine, yaptırdığı bu tekrarlar ile geçirmesini sağlıyor ve sürekli “Ne yapacaktın?” gibi sorular sorarak bilginin hatırlanmasını sağlıyor. Bu şekilde de unutmaması gerekenleri öğretmeye çalışıyor. Bunu bilinçli olarak yapmıyor yani “ben Lennie’ye tekrarlar yaptırırsam onun gelişimini sağlarım” düşüncesi yok. George’un istediği başının belaya girmemesi.

Lennie için en az kısıtlayıcı ortamdan bahsedemeyiz; çünkü bulunduğu ortama para kazanmak için giriyor ve Lennie’nin özürü George tarafından sürekli saklanmaya çalışılıyor yani özel gereksinimli birey için yapılan bir uygulama yok. Zaten o dönemde böyle bir uygulama beklememek gerekir. Genel olarak Lennie karakterine baktığımızda onun sadece fiziksel kuvvetinden yararlanıldığını görüyoruz.

Kitapta Lennie haricinde iki özel gereksinimli birey daha var. Bunlardan biri yatakhanelerin temizliğinden sorumlu temizlikçi Candy ve diğerlerinden dışlanmış olan zenci seyis Crooks. Bu iki karakterin özel gereksinimli birey olduğunuda başlarından geçen kaza sonucu temizlikçinin elini kaybetmesinden ve zenci seyisinde atın çifte atıp belinin kırılması sonucu fiziksel yetersizliği oluştuğu bölümünden anlıyoruz.
Lennie’nin doğuştan gelen özürü olmasına ramen, diğer iki karakterin geçirdiği kazalar sonucu zedelenme dediğimiz vaka olduğunu görmekteyiz. Bu iki kişinin yetersizliklerinin bulunduğunu söyleyebiliriz.

Temizlikçinin geçirdiği kazadan dolayı elini kaybetmesiyle çiftliğin sahibi (patron) onu yatakhaneler için temizlikten sorumlu kişi olarak bırakmış. Burada kişinin yetersizliğinden dolayı farklı görevlendirme yapılmasını görmekteyiz; ancak bu da bilinçli olarak değil yani özel gereksinimli bireye uygulanması gereken bir şey olarak yapılmıyor. Yatakhanelerin temiz durması gerekiyor bu yüzden oda bu göreve getiriliyor.
Seyisin durumuna gelecek olursak, hala işini yapabilir durumda bu yüzden kovulmamış. Sırtlarındaki ağrılarıda krem sürerek geçirmeye çalışıyor.

Bu iki karakterin kendilerine yetememe gibi sıkıntıları yok. İhtiyaçlarını kendilerini karşılamaya çalışıyorlar ve yapabiliyorlar Lennie gibi muhtaç oldukları birileri yok; ancak seyis Crooks’un yaşlandıkça yetersizliğinden dolayı muhtaç bir birey olacağını düşünüyorum. Birde Crooks’un zenci olmasından dolayı arkadaş çevresinde dışlanması gibi kötü bir durumda var. 

Kitabı özel eğitim dersine hocanın isteği üzerine günümüz koşullarında göre değerlendirdim. Açıkçası olaya bu açıdan bakınca kitabın ne duygusu kalıyor ne de anlamı. Birilerinin işine yarar veya farklı bir bakış açısı olur diye koydum. Kitabı mutlaka okuyun, kalın sağlıcakla.

25 Ocak 2013 Cuma

Fareler ve İnsanlar


John Steinbeck'in ince fakat harika bir kitabı. Özel eğitim dersine rapor yazmak için okumuştum özetini sizinle paylaşıyorum. Kitabın özel eğitime göre değerlendirmesini okumak için tıklayın.

George ve Lennie çiftliklerde çalışan dönemlik işçiler ve arkadaşlar. Önceki çiftlikten Lennie’nin başını belaya sokmasından dolayı kaçmak zorunda kalmışlar ve başka bir çiftlikte iş bulmuşlar; ancak işe başlayacakları çiftliğe bir gün geç gitmek zorunda kaldılar; çünkü o çiftliğe gitmek için bindiği otobüsün şoförü çiftlikten uzakta bir yerde indirdi. Bu yüzden indikleri yerden yeni iş buldukları çiftliğe yürümeye başladılar.

Hava kararmak üzereydi ve George nehir kenarında dinlenmeleri gerektiğini ve ertesi gün çiftliğe gitmeye karar verdi. Bunun üzerine nehir kenarında küçük bir ateş yakmak için odun topladılar. Ateşi yakıp yanlarında getirdikleri konserveleri yedikten sonra yatmadan önce George Lennie’yi yarın çiftliğe gittiğinde dikkat çekmemesi için konuşmamasını tembihledi. Lennie unutkan özel gereksinimli birey olduğu için yatmadan önce George sık sık tembihledi. En sonunda George başına gelecekleri bilircesine eğer başını belaya sokarsa bulundukları yerin yakınlarında bulunan çalılara saklanmasını ve George oraya gelene kadar oradan çıkmamasını istedi ve sonra uyudular.

Ertesi gün çiftliğe geldiler; ancak işçiler tarladaydı. Kalacakları yeri odanın temizliğinden sorumlu kişi gösterdi. Bu kişi Lennie ve George ile konuşmaya başladı; ama ne zaman Lennie’ye soru sorsa George cevaplıyordu; çünkü George hayalinde kurduğu çiftliği almak için para biriktirmesi gerekiyordu. Bu yüzden Lennie’nin saçma cevaplar verip işten kovulmak istemiyordu. O arada çifliğin patronunun oğlu Curley geldi. Yeni gelen işçiler olduğunu anladı. Curley boks yapma meraklısıydı. Bu yüzden kendinden iri yapılı kişilere takıp, kavga çıkartmaya çalışarak güçlü biri olduğunu kanıtlamak istiyordu. Lennie de yapılı biri olduğu için onu gözüne kestirdi. En kısa zamanda bir neden bularak ona sataşacaktı. George bunun farkına vardı ve Lennie’den ne olursa olsun ona bir şey yapmayacağını eğer bir şey yaparsa tavşanlara bakmasını yasaklayacağını söyledi.
Kendilerine ait çiftlik hayalini araları iyi olmaya başlayan temizlikçeyede anlattılar. O da kendisinin parası olduğunu ve George ve Lennie’ye katılmak istediğini söyledi. George’un almak istediği çiftliğin parasını denkleştirmesi için uzun bir süre çalışması gerekiyordu; ancak temizlikçide bu paranın çoğu olduğu için kabul etti.

Lennie George’un çiftlik hayalini anlatmasını çok seviyordu. Özellikle tavşanlarla ilgili bölümden çok hoşlanıyordu; çünkü Lennie yumuşak şeylere dokunmaktan çok hoşlanıyordu. O da bu hayali çok seviyordu ve sık sık George’dan anlatmasını istiyordu.

Gene bir gün yatakhanede temizlikçi George ve Lennie kurdukları hayali anlatmaya başladılar. Tam o arada içeri Curley girdi. Lennie’nin gülen yüzünü görünce “sen neden sırıtıyorsun?” diyerek ona saldırmaya başladı. İlk başlarda Lennie bir şey yapmadı ve George’un bir şeyler yapması için bağırdı. Daha sonra George Lennie’e Curley’in icabına bakmasını söyledi. Bunun üzerine Lennie Curley’in elini tutarak havaya kaldırdı. O kadar sıktı ki elini, tüm eli parçalandı. George ve Lennie’nin iş arkadaşları onlardan yana oldular Curley’e “sakın babana anlatma, sen elini makineye kaptırdın. Eğer anlatırsan bizde her şeyi anlatırız” diyerek tehtid ettiler. Bunun üzerine Curley hiç bir şey anlatmadı.

Bu arada Lennie’ye iş arkadaşlarından biri çiftlikte yavrulayan köpeğin yavrularını sevebileceğini söylemişti. Lennie’de yumuşak şeylere dokunmaktan hoşlandığı için bunu seve seve kabul etti ve fırsat buldukça yavruların bulunduğu yere giderek istediği o yavruyu seviyordu.

Bir gün Lennie o köpeği sevmeye gitmişti; ama onu severken yanlışlıkla fazla sıkarak öldürdü. Başladı ne yapacağını düşünmeye, en çokta George’un tavşanlara bakmasına izin vermeyeceğinden korkuyordu. Köpeği gömmeye karar verdi ama sonra vaz geçti; çünkü George’un yalan söylediğini anlayacağını düşündü. O arada Curleyin karısı geldi kısa bir muhabbet ettikten sonra Lennie’nin yumuşak şeylerden hoşlandığını öğrendi ve ona saçlarına dokunmasını istedi. Lennie’de saçlarına dokunmaya başladı ama kendini onlara dokunmaktan alamıyordu. Curley’in karısı bırakmasını söyledi; ama Lennie bırakmadı. Sonra bağırmaya başladı Lennie’de ağzını kapatarak susturmaya çalıştı. Sonra kadın birden ölüverdi çünkü  Lennie kadının bağırışını engellerken boynunu kırmıştı.

Lennie paniğe kapıldı ve sürekli George’un tavşanlara bakmasına izin vermeyeceğini söylüyordu. Birden aklına başının belaya girdiğinde çalıların oraya gitmesi gerektiği geldi ve kadını öylece bırakıp kaçtı. Ölü kadını ilk önce temizlikçi gördü ve George’u çağırdı. George “ben diğerlerinin yanına gideyim sen sonra gel bu durumu anlat yoksa benimde bu işin içinde olduğumu düşünürler” diyerek anlaştılar...

Kitap güzel, sonunu anlatmayayım zaten ince bir kitap eğer başına oturursanız 4-5 saatte bitirebilirsiniz. Kalın sağlıcakla.

24 Ocak 2013 Perşembe

Sınıf Düzenleri

Konferans Tipi Sınıf

Bu düzendeki sınıfların iki büyük avantajı vardır. İlki herkesin yüzü öğretmene dönük olduğu için, öğretmen yüz ifadelerinden konuyu anlayıp anlamadıkları veya yardıma ihtiyacı olup olmadıklarının anlamasına yardımcı olur. İkincisi ise, diğer sınıf ortamı tasarımlarıyla aynı olduğundan, öğrencilere öğrenmek için orada olduklarının vurgusunu yapar. Dezavantajları ise, öğrenciler sınıfa girerken ve çıkarken diğer öğrencileri rahatsız etmek zorunda kalmaları. Bir diğer dez avantaj ise, eğer öğretmen grup çalışması yapacaksa buna uygun olmayışıdır. Bu düzene sahip labaratuvarlar grup veya ekip çalışmasına uygun değildir.


İçe Dönük U Şekli Sınıf

Öğrenci ile öğretmenin daha rahat iletişim kurduğu sınıf düzenidir. Bu düzen öğrencileri gözlemleyebilmenin en uyumlu şeklidir. Bireysel olarak öğrencilerle ilgilenildiğinde, iki öğrenci arası mesafeyi azaltmaktadır. Genellikle bilgisayar labaratuvarlarında kullanılmaktadır. Buna göre labaratuvara giriş çıkışlar teker teker sıra halinde girilmesi en uygun olanıdır. Yer sorunu yoksa bu düzen kullanılabilir; çünkü çok yer kaplamaktadır. Ülkemizde de bu düzeni ağırlıklı olarak görmekteyiz.




Dışa Dönük U Şekli Sınıf

Bu düzen öğretmene ve öğrenciye daha rahat iletişim kurabileceği bir ortam sunar. Öğrencilerde bir birleri ile daha rahat iletişim kurabilirler. Öğrenciler giriş ve çıkışlarda diğer öğrencilerin işlerine engel olmazlar. Bu düzende kurulan bilgisayar labaratuvarlarında öğretmen öğrencilerin ne yaptığını göremez ayrıca öğrencilerin değerlendirilmesi için uygun değildir. Öğrencileri gözlemleyebilmek için birden fazla öğretmene veya asistana ihtiyaç vardır. Diğer sınıf düzenlerine göre daha fazla yer kaplar. Bu tip sınıf düzenini genellikle İngilizce öğrenimi veren yerlerde görürüz; çünkü öğrencilerle birebir iletişim ve göz teması kurmak gerekir.

Yonca Şekli Bilgisayar Labaratuvarı

Bu düzen öğrenciler için yüksek gizlilik sunar. Sınavdaki kopya çekme olasılığını minimuma indirir. Labaratuvara giriş çıkışlarda başka öğrencileri rahatsız etme gereksinimini azaltır. Öğretmenin öğrenciye kolayca ulaşmasına imkan tanır. Bu düzenin dezavantajı öğretmenin öğrenciyi kontrol etmesindeki dikkati azaltmasıdır. Yani öğrenciler bilgisayarlarda otururken, öğretmen onların ne yaptığını göremeyebilir. Öğrenciler dikkatlerini vermiyor olabilirler. İnternetin bulunduğu labaratuvarlarda öğrenciler uygunsuz sitelere girebilirler; ancak öğrencilerin ekranda ne yaptığını gösteren programlarla bu sorun ortadan kaldırılabilir. Bilgisayar sınıflarından ziyade ekip veya takım çalışması gerektiren zamanlarda da bu sınıf düzeni kullanılabilir.

Not: Buradaki bilgileri yabancı sitenin birinden Türkçe'ye çevirerek buldum. Şu anda o siteyi bulamıyorum, bulursam kaynakça olarak ekleyeceğim.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Ne Olacak Bu Ülkenin Hali?

Aşağı yukarı başlıktaki gibi başlayan muhabbetlerin sonu "Ahanda bizden bir bok olmaz" diye bitiverir. Herkes bir şeylerden şikayet eder, yok efendim SSK kötü, devlet dairesine gittim su faturasını ödeyemedim, vergi dairesine gittim bilmem kaç bin liralık borcum çıktı... Gibi oraya buraya laf çakan muhabbetlere mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Hatta belkide bu muhabbetleri kendiniz bile yapmış olabilirsiniz. Hatta bu muhabbeti Türkiye de yaşayan herkes yapmıştır. Yapmamışsa bu ülkede yaşamıyordur.

Bu ülkenin ne hale gideceğinin de ne hale geldiğinin de tüm sorumlusu bu muhabbeti yapan bizlerin suçu. Tek sorumlusu biziz başka hiç kimse değil. Hani diyoruz ya filanca ülkenin ajanı karıştırmış ortalığı diye, iyide o ajan ortalık karıştırırken bizim hiç mi aklımız yokmuş? Neden bir kişi de kalkıp "Aga noluyo?" dememiş? Tüm içtenlikle soruyorum şimdi bu ajan deyip uydurduğumuz varlığın mı yoksa bizim salaklığımızın mı sorunu?

Bence bizim en büyük sorunumuz birlik olamamamız. Birlik olamamamızın da en büyük problemi birbirimizi dinlemememiz. Herkes kendi derdinde bir şeyler yapıyor, hedef aynı ama ilerleyemiyoruz. Neden? Çünkü herkes hedefin farklı yönde olduğunu söyleyip o tarafa doğru çekmeye çalışıyor, bu durumda da elde kalıyor sıfır. Şöyle oturup, dogmalarımızdan kurtulup birbirimizi dinlemeye başlasak herkes hedefin aynı; ancak kullanılan stratejilerin farklı olduğunu anlayacak. Yapan var mı? Arada çıkıyor da onuda kendimize benzetip göte getiriyoruz bir boka yaramıyor.

Bir başka büyük sorunumuz da kendi yaptığımız hatanın aynısını başkası yaptığında onu asıp kesmemiz ama kendi yaptığımız davranışa geldiğimizde, hiç bir değişiklik yapmadan devam etmemiz, daha da fazlası bunu masum olarak görmemizdir. Salak salak tanımlar yapmak yerine örnek vererek açıklayıp kısa kesmek istiyorum. Mesela oğlunun dönem ödevini kendi bürosundaki yazıcıdan çıkartan bir devlet memurunun yaptığı ile millet vekilinin yaptığı yolsuzluk arasındaki farka baktığımızda dönem ödevi çıkartan  memurun yaptığı daha masum geliyor. Ancak ikiside hırsızlık. Gel gelelim tanımlamaya devlet memurunun yaptığı daha masum hırsızlık. Peki biz ne yapıyoruz? Hırsızlık kelimesini çıkartarak "daha masum" kelimelerini bırakıyoruz. Bu durumda da memurun yaptığı hırsızlıktan çıkıyor. Geriye ne kalıyor devletin malını masumca kullanan kişi... Ama millet vekilinin yaptığı şerefsizlik olarak sayılıyor; çünkü o kendi menfaati için halkın parasını kullandı. Peki diğer devlet memuru halkın parasını kullanmadı mı?

Bu soruyu yönelttiğimizde de devlet memurunun maaşının az olduğunu savunarak böyle bir şey yaparak tasarruf ettiğini savunanlar çıkıyor; ancak bu tip savunma yaptığımızda millet vekilinin de kendi parasını kullanmayarak tasarruf yaptığını söyleyebiliriz. Farkettiyseniz kimseye hırsızlık yaptığını söylemiyoruz, hala daha haklı çıkartmak için uğraşıyoruz. Böyle bir ortamda kimse suçlu çıkmaz. Herkes haklı ve masum kalır. Bundan sonra da "Ne olacak bu ülkenin hali?" demenin bir manası yok.

Herkes kafasından "Devletin malı semiz, yemeyen keriz!" ata sözünü bir çıkartsın. Neden kendimize sürekli hakaret etmek için uğraşıp duruyoruz? Şu söylediğimiz ata sözünden yola çıkarsak bizim kendimiz semiz dediğimiz şey oluyoruz. Neden kendimizi başkalarına yedirip o abuk subuk ata sözünü söyleyelim. Siz o paraları kendinize hizmet edilsin diye veriyorsunuz, dönem ödevi çıkartılsın veya yolsuzluk yapılsın diye değil. Siz böyle yaparsanız başkası da o semizi yer, ondan sonra kalkıp şerefsiz falan demeyin. İmam osurursa cemaat sıçarmış diye ata sözümüz de var. Burada da hoca sizsiniz.

Bir diğer en önemli problemimizde ülkemizde okuyan kişinin sevilmesi. Cümleyi tekrar okumayın doğru yazdım; çünkü okuyan kişi seviliyor, ama okumak sevilmiyor. Yani başarı alkışlanıyor ama başarmak için hiç bir şey yapılmıyor. Buda tam olarak yaşlıların "Gavur yapar" muhabbetine dönüyor. Hani teknolojik bir alet çıkınca gavur yapmış derler ya işte o hesap. Şunu anlamak lazım bu işin din ile alakası yok. Her boka böyle yaklaştığımızdan da biraz kaybediyoruz. Çok fazla gitmeye gerek yok yakın zamanlarda Amerikanın yapmış olduğu yarasa uçak Suriye hava sahasında tespit edildi ve Suriyeli bilim adamları tarafından kodları çözülerek Suriye deki bir hava alanına inişi sağlandı. Gavur değil bunlar da Müslüman. Demek ki bir şeyleri başarmak için beyni kullanmak yeterli, gavur olmaya gerek yok. 

Şimdi ilk verdiğim örneğe geri dönüp çıkarım yapalım. Örnekte dönem ödevi çıkartan memur ile yolsuzluk yapan millet vekilini karşılaştırmıştık. Biz bu ülkede devletin malını kendi çıkarları için kullananların yaptığını ayıp bir şey olarak karşılarsak, millet vekili yolsuzluk yapmaya cesaret edebilir mi? Düşünün çocuğunun dönem ödevini çıkartmak için devletin malını kullanan memur ayıplanıyor ve hakarete uğruyor. Böyle ortamda yetişen millet vekili yolsuzluk yapmaya cesaret edebilir mi ve genel anlamda suçlu kim? Kalın sağlıcakla.

20 Ocak 2013 Pazar

Haim Ginott Kimdir?

Özet Olarak Yaşamı

  • 1922 yılında İsrail’de doğdu.
  • 1952 yılında New York City Columbia Üniversitesinde Kimlik Psikoloji dalında doktorasını tamamladı.
  • Jaksonville Rehberlik Kliniğinde sorunlu çocuklarla çalışmak için Floridaya taşındı.
  • Hayatı boyunca klinik psikoloğu, aile hekimliği yaptı ve 3 kitap yazdı.
Teorileri
Günümüzde hala öğretilen çocukla iletişim tekniklerinin öncülüğünü yapmıştır. Yaşamı boyunca ürettiği teorileri ölümünden sonra A. Faber ve E. Mazlish tarafından geliştirilmeye devam ettirilmiştir. Teorileri hala geliştirilmeye devam ettirilmektedir.

Bir Teorisinden...
Ginott kabul edilemez bir çocuk diye bir şeyin olmadığına, yalnızca kabul edilemez bir davranışın olduğuna inanıyor. Ginott aileleri ve öğretmenleri duyguları kabullenirken ve keşif ederken net sınırlar koymalarını tavsiye ediyor ve Ginott ailelere ve öğretmenlere çocuklarla olan iletişimlerinde kişisel tanımlamalardan uzak durmalarını öneriyor.

Teorisine Örnek
Eğer bir öğrenci sınıfta sürekli konuşuyorsa ‘Sana konuşma demiştim, niçin sürekli konuşuyorsun?’ şeklinde kişisel tanımlamada bulunmak yerine, ‘Ders işlememize engel olacak kadar çok konuşma duyuyorum’ şeklindeki uyarının yapılmasının daha uygun olacağını savunuyor. Bu şekilde iletişimde ‘Sen’ ile başlayan cümleleri ‘Ben’ ile değiştirerek öğrenciye eleştirel ve saldırı şekindeki yaklaşımlardan kaçınılması gerektiğini söylüyor.

Başka Bir Teorisinden...
Kuralların nesnelere bağlanmasının önemli olduğudur. Çocukların katı kurallar ve sınırlar ile desteklendiğine inanıyor. Ben ile başlayan cümleler kadar, çocukları eleştirmeden onlarla nesneler ve kurallar hakkında konuşmanın önemini belirtiyor. Örneğin yatak zıplamak için değildir.

Kitaplar
Aile ve Çocuk Arasında isimli kitabı en ünlü kitabıdır. Çıktığı zaman 1 yılı aşkın süre boyunca zirvede kalmıştır. Kitabın genel mesajı ailenin çocukları ile karşılıklı saygı ve itibar içerisinde yaşamlarına rehberlik edebilecek iletişim prensiplerinden doğan özel tavsiyelerden oluşmakta. Diğer kitapları Öğretmen ve Çocuk, Aile ve Genç’tir.

Öğretmen ve Çocuk Kitabından...
Korkunç sonuca vardım. Sınıfta karar veren element benim. Sınıfın iklimini yaratan kişisel yaklaşımım. Havayı yaratan günlük ruh halim. öğretmen olarak bir çoğunun hayatını sefil yada neşeli yapmakta muazzam güce sahibim. İşkence aleti de olabilirim, ilham veren enstrüman da.