

Gaz lambasının ışığında yapılan o muhabbetleri gölge oyunu kıvamında dinler ne kadar neye güldüklerini anlamasam da arada geçen komik şeylere gülümsemeye çalışırdım. Sanırım ortamın güzelliği o gaz lambasındaki küçük ışıktan kaynaklanıyordu; çünkü elektrikler geldiğinde muhabbet falan kalmıyordu.
O zamanlar küçüktüm, ne Afrika da ki çocukların açlık çektiğinden, ne de savaşlardan haberim vardı. Gerçek paranın ne olduğundan haberim yoktu. Eve gelen altın şeklindeki paralar zenginliğimdi. İşte o bütün içi çikolatalı, dışı altın kaplamalı paralardan oluşan servetimi her altın para karşılığında annemden satın aldığım pastalara, böreklere veya şekerlere yatırırdım.
Benden büyükler bazen bana bakıp hüzünlü gözlerle "Çocukluk ne güzel be!" dediğini hatırlıyorum. Neresinin güzel olduğunu anlayamayarak sürekli büyüme hayalleri kurup otururduk. Yok büyüyünce şöyle ol'cam, yok büyüyünce böyle ol'cam diye konuşuyorduk. İşte o ara büyümüşüm haberim yok. Hala içimdeki çocuk şımarıklık yapmamı söylüyor bende yapıyorum. Eskiden çocuk olduğum için gülüyorlardı, şimdi de kazık kadar adama yakıştıramadıklarından gülüyorlar. Gerçi önemli olan gülmeleri; çünkü ağlamak kimseye yakışmıyor.
Bazen eskiden olan sorumsuz günlerime dönüp rahatlığın tadını çıkartmak istiyorum. Büyümenin fiziksel olarak gerçekleşeceğini düşündüydüm hep, sorunların ve sorumluluklarında benimle beraber büyüyeceğini pek hesaba katmamışım sanırım. Şimdi de geriye bakıp rahatlığı ve çocukken güzel gördüğüm dünyayı özlüyorum. Gerçi Dünya o zaman da pek farklı değilmiş; ama ben daha güzel bakıyormuşum Dünya'ya. En iyisi bana bir bira. Kalın sağlıcakla...