mutsuzluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutsuzluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2013 Cumartesi

An'ı Yaşamak

Uzun zamandır düşündüğüm bir konu an'ı yaşamak. Arada düşünüyorum ne yapmak gerektiğini, an'ı yaşamak mı önemli yoksa gelecek için plan yapıp onun için yaşamak mı daha önemli diye. Açıkçası pek bir sonuca varamadım bunun için. Hangisinin daha önemli olduğunu bulmak zor. Şöyle bir etrafımdaki insanlara baktığımda onlarında pek bir şey bilmediğini gördüm. Açıkçası herkes karambole yaşıyor. Kimisine bakıyorum an'ı yaşıyor kimisine bakıyorum geçmişinde kaybolmuş. Kimisi de gelecekte kendine bir dal bulmuş ona tutunup çekelemeye çalışıyor.

Sanırım önemli olan hayatta bir amaç olması ve onun için bir şeyler yapmak. Bu sizi diğer insanlar içinde önemli biri de yapabilir. Hali hazırda bulunan sıradan bir insan olmaya devam da ettirebilir; ama önemli olan sizin amacınıza ulaştığınızda veya ulaşırken kendinizi mutlu hissetmeniz, gerisi boş.

Elbette herkesin geçmişiyle belli hesaplaşmaları veya gelecekle ilgili kaygıları vardır. Hiç olmadı şu anda yaşadığı sorunlarla ilgili kendini mutsuz hissetme durumundadır. Peki önemli olan ne? Kendini mutsuz hissetmemek mi yoksa gelecekte mutlu olacağın için şu andaki mutsuzluğa katlanabilmek mi? İkinci duruma göre yaşamımızı sürdürdüğümüzde an'ı yaşamaktan vaz geçiyoruz. İlk duruma göre yaşadığımızda an'ı kurtaracaz diye gelecekten vaz geçebilme ihtimalimiz var. Ha, bir de bunları düşünürken her şeyden mahrum kalıyoruz o da ayrı bir mesele.

Bir araştırmaya göre belirli insanlara iletişim aracı veriliyor ve bu iletişim aracını mutlu olduğu zamanları yazmaları isteniyor. Araştırmaya göre mutlu olan insanlar an'ı yaşayan insanlar. Bunların mesajlarına bakıldığında, sevgilimle dolaşıyorum, büyük bir ihale kazandım, ailemle birlikteyim gibi mesajlar olduğu ortaya çıkıyor. Mutsuz olan insanların mesajlarına bakıldığında, haftaya yapılacak olan sınav için kaygılanıyorum, geçmişte yaptığım bir hata beni rahatsız ediyor gibi geçmişe veya geleceğe yönelik düşüncelerden kaynaklı mutsuzluk gözlemleniyor. Bu araştırmaya göre de an'ı yaşamak insanlara mutluluk verdiği sonucuna varılıyor.

Gayet güzel bir araştırma. Herkese an'ın yaşanması gerektiğini denekler ile akademik olarak ispatlamış. İyi de an'ı yaşamak için geçmişte gelecek için bir şeyler yapmış olmak gerekmez mi? Yani vakti zamanında yaşamak istediği an dan fedakarlık ederek, gelecek de an'ı yaşayan yok mudur?

Gel de işin içinden çık! Evet mutlu olamak için an'ı yaşamak mantıklı; ancak gelecekte de mutlu olmak için sürekli an'ı yaşamak pek akla uygun değil. Ben oyun oynamayı severim ve oyun oynarken yaşadığım an bana mutluluk verir; ama ben bu an'ı yaşamaya devam edersem gelecekten fedakarlık etmiş olurum. Neyi ne zaman yapmanın daha iyi olduğunun farkına varmak gerektiğinde her zaman mutlu olunabilir. Genede kesin konuşmak mümkün değil.

Biraz daha açarsak, hani öğretmenler sınıfta fazla cıvıklık olduğunda "Ders zamanı ders, oyun zamanı oyun!" derler ya, işte onu uygularsak o zaman hem an'ı yaşamakta hem de gelecekte mutlu olunabilir. Neyi ne zaman yapmayı bilmek ile alakalı bir durum.

Ha gel gelelim böyle mi yapıyoruz? Hayır tabi ki. Ne yapsak da bir şeyleri erteleyip kendimizi rahatlatsak diye bakıyoruz. Bu da hem an'ı hem de geleceği mutsuzlukla geçirmemize neden oluyor. Açıkçası şu öğretmenlerin dediği akla uygun geliyor; ama ben de pek uygulamıyorum. Neyi ne zaman yapmamız gerektiğinin kararına vardığımız da her şey hallolacak gibi duruyor. Kahrolsun bazı şeyler. Sağlıcakla kalın.

1 Aralık 2012 Cumartesi

Nasıl Mutsuz Olunur?

Başlıktan yola çıkıp vücudunuzdaki fizyolojik tepkimeleri merak ettiğinizden dolayı bu yazıyı okumaya başladıysanız hiç boşuna uğraşmayın o tip bilgiler yok. Bundan yaklaşık bilmem kaç gün önce (Ne zaman olduğunu bilmiyorum) rastgele bir radyo programında ilginç bir cümle duydum. Şöyle diyor radyo spikeri "Son baharda insanlar çok mutsuz oluyor. Bulutlu hava, sararan yapraklar, çamurlaşmış yerler ve soğuk hava. Bunlar insanları depresyona sürüklüyor." resmen içimden güzel bir "Siktir" çektim. Len ne narin olmuş bu insanlar. Sanki analarının karnından ipek çarşaflarla tertemiz çıkıp, altından beşiklere koyulmuşlar.

Eğer sizde bunun gibi düşüncelerle depresyona girmeyi başarabiliyorsanız şimdi bırakın bu yazıyı okumayı, evet evet bırakın şimdi boşverin nasıl mutsuz olunur adlı yazıyı okumayı, açın camı ve şöyle güzel bir nefes alın. Şimdide "Ne boktan bir hava be! Hem soğuk hemde soba kokusu var!" dedikten sonra rüzgarın akışı ile birlikte kendinizi zemine doğru bırakın. Bakın gerçekten, ciddi söylüyorum her şey çok güzel olacak. Mesela biz normal insanlar olarak bir gerizekalıdan daha kurtulacağız. Bu senin için küçük ve tüm insanlar için büyük bir adım. Olsun, en azından bizim için büyük bir adım hiç olmazsa bununla yetin. Gerçi sonbahardan dolayı hayattan nefret edip depresyona girebiliyorsan bundan da mutlu olamazsın da neyse.

Bana bak şaka yaptım ha, inşallah atlamamışsındır. Sonra polis bilgisayarından son okuduğun yazı ile alakalı ölümünden  beni de sorumlu tutar Allah korusun. Bloğuna yazı yazdı diye hapislerde çürümek istemem. Neyse sağa sola sapmadan konuma devam etmek istiyorum. Nerede kalmıştık? Dünyanın yüzyıllarca süren mevsimlerinin bir grup aptal insan tarafından garip karşılanıp, fizyolojik hormonlar üreterek tepki göstermesinde. Sizin hakkınızda son yazdığım cümle bile beni zorladı, siz nasıl kendinizi depresyona sokuyorsunuz merak ediyorum. Bu arada böyle saçma düşüncelerden dolayı bana yazı yazmama sebep olan, o depresyon sahibi kişilere teşekkür ediyorum; çünkü vize sınavlarından yeni çıktım ve yazı yazacak konu arıyordum, iyi oldu.

Yazmak istediğim asıl yere dönersek, biz insanlar olarak başkalarının bize "Keşke onun yerinde olsam" dediği bir yerde bulunuyoruz ve olduğumuz yerden dolayı mutlu olmak yerine abuk subuk bahanelerle mutsuz olmayı tercih ediyoruz. İşin en ilginç tarafı da uzmanlar bununla ilgilenerek, bunun olağan bir şeymiş de, herşeyin normal olduğunun ancak bizim farklı düşündüğümüzü anlatmaya çalışmaları. Hiç bir anlam veremiyorum açıkçası. Resmen insanlar nasıl mutsuz olsam diye bakıyor. Ne alakası var demeyin, her hangi bir belgesel açın oradaki hayvanlar "Neden sonbahar geldi? Neden her yer çamur? Neden gökyüzü bulutlu?" diyen hayvan var mı? Yada bunu belli edecek bir hareketi? Evet, evet ne alakası var?

Binlerce yıl önce oluşan mevsimlere kafa tutarak mutsuz oluyoruz. Sonra da diyoruz ki "Depresyon" vikipediden aynısını alıyorum.

Ben: Depresyon nedir viki?

Vikipedi: Depresyon "Kişinin sosyal işlevlerini ve günlük yaşama dair etkinliklerini rahatsız edecek, bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli veya keder durumudur. Kişinin duyguları, düşünceleri, bilişsel işlevleri, davranışları ve bedeninin bazı işlevlerinde değişiklikler meydana getirir. Depresyonda sözcüğü çoğunlukla hayal kırıklığına uğramış, sinirli ya da benzer olumsuz duygulara işaret eden terimlerin yerine kullanılır."

Ben: Teşekkürler viki sağolasın.

İnsan bu tanımı duyduktan sonra -yukarıda altını çizdim- biz hangi durumdan ötürü depresyona giriyoruz demeden edemiyor. Şöyle bir baktığımızda yüz yıllarca süregelen bir iklimden rahatsız olup fizyolojik olarak depresyon dediğimiz bir rahatsızlık ile tepki gösteriyoruz. Bu süregelen bir olayın ne tarafında hayallerimiz yıkılıyor? Ya da mevsimin neresine sinirleniyoruz? Of be vallaha zor iş!

Mutlu olmak ile mutsuz olmak arasında çok ince bir çizginin olduğunu düşünüyorum. Yine mi pazartesi demek ile yine pazartesi demek arasında çok fark var. Her gün bize ayrı sürprizler hazırlıyor gibi klasik cümleler söylemek istemiyorum; ama gerçekten öyle...

Bilim adamları der ya "İnsan düşünebilen bir hayvandır" diye, kısmen katılıyor olsamda, düşünebiliyoruz diye bokunu çıkarmamamız gerektiğini düşünüyorum. Ne de olsa düşünebilen bir varlığım. Kalın sağlıcakla.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Tek Laf Yeter

Bütün günün güzel geçti. Eğlendin, gezdin, tozdun mutlu mutlu geçirdin bütün gününü. Gününün yüzde doksanı iyi geçmesine rağmen sen kalkıp o geri zekalının lafını kendine dert ettin. İyi bok yedin.

Mutlu olmak istiyorum falan diyorsun; ama senin canın bir şeylere üzülmek istiyor. Amacın mutlu olmak falan değil hiç kusura bakma. Mutlu olmak olsaydı ufacık bir şeyden bile mutlu olabilirdin; ama sen ne yaptın? Bütün günün harika geçmesine rağmen onun lafını kendine dert edinip mutsuz olmayı başardın. Manyak mısın sen? Pire için yorganı yakmak tam senin gibilere göre bir laf. Ne güzel günüm geçmiş diyeceğine düşündüğün şeye bak. Bu şekilde davranışlar sergileyerek gününün güzel geçmesini sağlayan insanlara haksızlık etmiyor musun? Bal gibi ediyorsun işte, pezevenkliğin bir lüzumu yok!


Herkes sütten çıkma ak kaşık anasını satayım, sadece senin başına gelmiyor yani onu demek istiyorum. Sen hiç merak etme, kimsede “Ben bu boku yedim ama özür dilerim” diyerek tükürdüğünü yalamıyor. Herkes yanlış, bir kendisini doğru sanıyorlar. Oldu canım başka derdin, diye sorasın geliyor yüzlerine karşı. Boşver sen en büyük yanlışı da o kendini doğru sanan piçler yapıyor; ama haberleri yok. Ne zaman haberleri olacak orası belli değil. Herşeyin doğrusunu söylemeye gelince oturup kitap yazacaklar neredeyse; ama iş kendi yaşantılarına gelince söyledikleri ile yaptıkları hiç birbirini tutmuyor, “Burası yanlış olmuş hacı” deyince senden kötüsü yok. Gelde fitil olma.


Anlamadığım ufak bir nokta var. Herkesin başında çeşitli dertler olmasına rağmen, birilerinden şikayetçi veya birilerinin yanlış davranışlarını anlatıyor; o birileri de onun yanlış davranışlarını anlatıyor. Anladınız mı bilmiyorum; ama karşınızdaki harbiden geri zekalı falan değilse, sizin yanlışınız olmadan size yanlış yapmaz. Siz doğruysanız mutlaka sizin kadar doğru olanlar vardır ama ne kendi doğrusunu bilir nede karşıdakinin... Sonuçta ne olur? İkiside birbirinin yanlışını bulmuştur bu yüzden dargın olurlar. Halbuki kalkıp yanlışlarını birbirlerine anlatsalar ikisi birbirine daha da yaklaşacaklar ama haberleri yok. Gelde bunları anlat. Böyle şeyler söyleyince de “Sen karışma bakalım” deyip işin içinden çıkı veriyorlar. Paragrafın başında dedim ya ufak bir nokta var diye, aslında sorunun çıktığı yer diyebiliriz. Kendimizi başkalarının yerine koymuyoruz. Aynısı bize yapıldığında da kızıyoruz. 


Nasıl bir dönemden geçerek böyle yetişkin bireyler haline geldik bir anlam veremiyorum. Herkes büyüdükçe yanlış yapmayacak bireyler haline geleceğini sanıyor. Böyle bir duruma gelince de başkalarının yanlışlarını görerek kendi yanlışlarımızı göremez hale geliyoruz. Bu zamana kadar "Dilim kopaydı da demeyeydim" dediğim çok şey oldu. Böyle bir bakış açısından bakınca da kendi kendime "Ne olursa olsun hala hatalar yapabiliyorum" diyorum. Yani hiç bir zaman doğru düşünüyor olamayacağım. İllaki kendimde de bir hata bulup, bu hatalarımı da başkalarına yükledikten sonra, "Kendi hatalarımı başkalarına yüklemişim" derken bulacağım. İşte böyle düşününce de "Ben gerçekten insanım be! Bazen hata yaparım bazen de hatalarımdan doğruyu bulurum. Hay ağzıma sıçayım" derken buluyorum. Kendi kendime de laf çaktım ya helal olsun. 

Sanırım önemli olan bir tarafta kendi hatalarımızın farkına varmak. "Hep ben doğruyum" demek sakıncalı, hep ben doğruyum deyince emin olun hep siz yanlış çıkıyorsunuz. Sonra etrafınızda insanlar azalmaya başlıyor, bir bakıyorsunuz kendi doğrularınızla yalnız kalmışsınız. Bu yazıyı yazmama fikir sağlayan anneme ve annemin başından geçenlere sebep olan kişilere teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla...